"Türkiye bölgede “işgal” hukuku bile uygulamıyor"

"Türkiye bölgede “işgal” hukuku bile uygulamıyor"

Genç bir kadını kaçırıp 18 gün tecavüz eden uzman çavuş da, bir çocuğa tecavüz eden uzman çavuş da “Alkollüydüm” savunması yaparak İslamcı olduğunu iddia eden bir iktidarın yargısı tarafından salıverildi. 

Diyarbakır’ın göbeğinde sırtından kurşunlanarak öldürülen Kemal Kurtul’u öldüren polis hala görevinin başında. 

Tahir Elçi cinayeti ise ustaca örtüldü...

Görevden alınıp tutuklanan belediye başkanları, HDP eş genel başkanları, milletvekilleri ve yöneticilerini saymıyorum bile. 

Anayasa Mahkemesi zaten resmen AİHM kararlarının artık bağlayıcı olmadığını ilan etti, hem de korumakla yemin ettiği anayasada bizzat yazmasına rağmen. Hukukun suyunun çıktığı bir dönemde vahim olan Kürt coğrafyasında kırıntısının bile kalmamış olması.

Kürdün kadınına, çocuğuna tecavüz serbest, çocuğunu sokakta kurşunla, gece yatağında uyurken ve sokakta oynarken panzerle ezip öldürmek de serbest. “Devlet için kurşun atan şereflidir” döneminden “Devlet için tecavüz eden şereflidir” dönemine geçmiş bulunuyoruz, AKP-MHP ve CHP işbirliği modeli içinde.

Kılıçdaroğlu, Tansu Çiller’in utangaç modeli. Seyit Rıza için “insandı” diyor. Sorsalar Mustafa Kemal için de öyle diyecektir muhtemelen. Her devrin lideri. Yolsuzlukla mücadeleden, yolsuzluk yapanları destek modunu geçti ama değişmeyen temel özelliği Kürt meselesi.

Erdoğan bir dönem “Dersim, Dersim” diye ortalığı inletirken de ortada yoktu, bugün Dersim coğrafyası kül edilir, kutsal olan her şeyi ayaklar altına alınırken de yok. Bu anlamda tam Türkleşmiş diyebiliriz, koltuğu ne pahasına olursa olsun koruma ilkesi Türklerden aldığı bir özellik belli ki…

Bir toplum siyasetçisi, kanaat önderi, medyası, yargı sistemi ile Kürte sırtını dönmüş, ona yapılan her şeyi sessiz kalarak destekler hale gelmişse orada Güney Afrika benzeri ırkçı-ayrımcı bir rejim var demektir. Türk-müslümanlar ile onlar gibi olmayanlara uygulanan hukuk bu kadar ayrılmış ve toplumun çoğunluğu bu uygulamayı destekler hale gelmişse, ırkçılık genlere işlemiş demektir.

Güney Amerika’yı altın-gümüş uğruna yağmalayıp tarihin en büyük soykırımlarından birini gerçekleştiren İspanyol Krallığı ve Kilisesi’nin en büyük savunması, yerlilerin hıristiyan olmadığı için insan sayılamayacağı iddiasıydı. Buna karşı çıkan Kilise’nin üniversitesinde ders veren Las Casas, Suarez ve Vitoria gibi isimler oldu.

İspanya çılgın bir zenginleşme çılgınlığı içinde kan banyosu yaparken bu ve bu dönem hukukçuları, modern devlet, insan hakları ve uluslararası hukuk kavramlarını Batı düşüncesine kazandırdılar. Buldukları çözümler, bir fetih serüveni sırasında ortaya çıktı ve evrensel değerler yaratmak uğruna mücadele verdiler. Başta kral olmak üzere çok güçlü kesimleri rahatsız ettiler ama doğal hukuk kavramının gelişmesine katkıda bulunarak inanç ve düşüncelerinden ödün vermediler.

Türkiye böyle bağımsız fikirli insanlar, devletten bağımsız üniversiteler yaratamadığı için bugün içler acısı, çapsız bir tiyatronun içinde buldu kendisini. Elinde kılıçla hutbe veren bir din adamına sahip ama Ege’de karşısında Amerikan uçak gemisi ve Avrupa Birliği’nin sert tavrını görünce anında geri adım atacak kadar “ürkek fetihci.”

Fetihçiliği, ekonomisi, parasının değeri, tarihi, dünü bugünü yalan dolanla dolu ama kendisini dünyanın merkezi sanacak kadar da cahil. Görülmesi gereken bunun partileri aşan bir mesele olduğu. Aslında HDP’yi saymazsak genel başkanları farklı tek bir parti var Türkiye’de: İttihat ve Terakki Partisi. Gerisi yalan. Onun da temel felsefesi, yolsuzluk olsun ama çoğulculuk olmasın. 

Bu zihniyetin getirdiği nokta ise hukukun tamamen sahneden çekilmesi, keyfe dayalı bir kabile hukukunun devreye girmesi “Türk’üm” diyorsan, devlet adına herşeyi yapabilirsin…

Çalabilir, tecavüz edebilir veya öldürebilirsin. Türkiye’nin İttihat ve Terakki Partisi’nden beri tarihi özetle böyle ve büyük bir travma yaşamadan bu gerçeğin değişmesi maalesef mümkün değil.

© Ahval Ergun Babahan