"Kürtler ve Kürdistan özgürleşmeden, bölgede barış ve istikrar inşa edilemez"

"Kürtler ve Kürdistan özgürleşmeden, bölgede barış ve istikrar inşa edilemez"

Kürdistan Sosyalist Partisi (PSK) ile Kürdistan Özgürlük Partisi (PAK) tarafından yapılan ortak açıklamada, “Kürtler ve Kürdistan özgürleşmeden, bölgede barış ve istikrar inşa edilemez” ifadeleri kullanıldı.

PAK ve PSK, gündemdeki olaylar ve son dönemdeki gelişmelere ilişkin ortak açıklama yaptı.

Açıklamada, “İnsanlığın, ülkemizin ve bölgemizin Corona Virus tehdidiyle karşı karşıya bulunduğu bir dönemde Türkiye’deki mevcut iktidar Kürtlere karşı dört koldan bir saldırı ve savaş yürütmektedir” denildi.

Türkiye Devletinin, Kürt meselesinde her alanda ırkçı, şoven ve saldırgan politikaları hayata geçirdiği belirtilen açıklamada, Türkiye’nin PKK’nin Güney Kürdistan’da yürüttüğü ve oradaki kazanımlara zarar veren faaliyetlerini kendisine elverişli bir saldırı zemini olarak değerlendirdiği kaydedildi.

Açıklamada, şu ifadelere yer verildi:

“Basına ve Kamuoyuna

Kürtler ve Kürdistan özgürleşmeden, bölgede barış ve istikrar inşa edilemez.

Ülkemizde, bölgede ve dünyada sıcak ve önemli gelişmelerin yaşandığı bir dönemden geçiyoruz.  Corona virüsü kısa bir sürede bütün dünyaya yayılarak insanlığın geleceğini tehdit eder bir noktaya ulaştı. Corona virüsten kaynaklanan can kayıpları bir milyona yaklaşırken bu hastalığa bulaşanların sayısı 20 milyona ulaşmak üzeredir. Şimdiye kadar benzeri olmayan bu salgından dolayı dünyada ciddi bir ekonomik kriz ve daralma yaşanırken milyarlarca insan işini kaybederek işsizler ordusuna katılmaktadır.

Dünyayı kasıp kavuran Corona salgınının Türkiye, Kürdistan ve bölgedeki sonuçları ise daha da yıkıcı ve sarsıcı bir noktaya ulaşmıştır. AKP İktidarı, söz konusu salgına karşı kapsamlı bir mücadele programı geliştirmek yerine, kendi iktidarının geleceğini korumaya dönük bir politika yürütmektedir. İktidarın söz konusu günübirlik ve istikrarsız yaklaşımından dolayı Corona virüsünden kaynaklı ölü sayısı her geçen gün artmakta, daha çok insan bu virüsü kapmaktadır.

Kürdistan’da ise halkımız Coronavirüs salgınına karşı kendi kaderiyle baş başa bırakılmıştır. Virüsün bulaştığı hasta sayısının artışından dolayı hastanelerde yer bulunmamakta, insanlarımız tedavi imkanından yoksun kalmaktadır. Açlık ve yoksulluğun diz boyu olduğu ülkemizde daha şimdiden milyonlarca insan işini kaybedip açlık ve yoksulluğa mahkûm edilmektedir. Başka bir ifade ile halkımız söz konusu salgın nedeniyle yaşamsal bir tehdit altında bulunmaktadır.

Bu konuda yapılacak şey, halkımızın örgütlü, bilinçli ve sorumluluk duygusuyla Corona felaketinin yol açtığı hasarları en aza indirmektir. Halkımız dünya sağlık ve bilim otoritelerinin belirttiği maske, mesafe ve hijyen kurallarına sıkı bir şekilde uyarak kalabalıklar oluşturmaktan uzak durmalıdır. Tabibler  Odası başta olmak üzere bütün mesleki ve sivil ve siyasi yapılar el ele vererek Corona salgınına karşı bir seferberlik ilan etmelidirler. Toplumun sağlık, iş ve yaşam güvenliği için gerekli koşulların sağlanması amacıyla hükümet üzerinde baskı oluşturulmalıdırlar. 

İnsanlığın, ülkemizin ve bölgemizin Corona Virus tehdidiyle karşı karşıya bulunduğu bir dönemde Türkiye’deki mevcut iktidar Kürtlere karşı dört koldan bir saldırı ve savaş yürütmektedir. Türkiye Devleti bugün Kürt meselesinde her alanda ırkçı, şoven ve saldırgan politikaları hayata geçirmektedir. Kürtçe tabela ve işaretler yasaklanmakta, üniversite bünyelerindeki Kürtçe bölümler işlevsiz bırakılmakta, Kürtçe öğretmenlerin atamaları yapılmamaktadır.

Türkiye Devleti bir kez daha Kürdistan’ın birçok bölgesinde ormanları yakmaktadır.

Kürdistan isimli partiler hakkında açılmış kapatma davaları Kürt ulusal demokratik hareketine karşı Demokles’in Kılıcı gibi kullanılmakta, Kürt siyasi aktörler bakımından düşünce, ifade ve örgütlenme özgürlüğü hakkı ortadan kaldırılmaktadır. Aralıksız sürdürülen askeri hareketlerle Kürdistan’da yaşam cehenneme çevrilmiş durumdadır. Siyasi operasyonların, gözaltı ve tutuklamaların yaşanmadığı gün yoktur.

Türkiye Devleti artık sadece ülkemizin Kuzey’ini değil, Kürdistan’ı bir bütün olarak karşısına almış ve ona karşı saldırıda bulunmaktadır. Türkiye Devleti, PKK’nin Kürdistan Bölge Parlamentosu, Hükümeti ve Başkanlığı’nın meşru yönetiminin varlığını, karar ve iradesini yok sayarak Güney Kürdistan’da yürüttüğü ve oradaki kazanımlara zarar veren faaliyetlerini kendisine elverişli bir saldırı zemini olarak değerlendirmektedir. Türkiye Devleti’nin Kürdistan Bölgesi’ne karşı sürdürdüğü saldırılar açık bir işgal hareketine dönüşmüş durumdadır. Söz konusu askeri saldırılarda birçok insan yaşamını yitirmiş, binlerce köy viraneye dönüştürülmüş, yüzbinlerce insan yurtlarını terk etmek zorunda bırakılmıştır. Bütün bu saldırılarla Türkiye Devleti Kürdistan Bölgesi’ni istikrarsızlığa sürüklemek istemekte, federe devlet kazanımlarına zarar vermektedir.

Türkiye’nin bu tür yayılmacı ve işgalci emellerine dur denilmelidir. Kürdistan Bölgesi Hükümeti, siyasi aktörleri ve toplumun bütün kesimleri bu saldırılara sesini daha çok yükseltmeli. Irak hükümeti, Arap devletleri, BM Örgütü, AB, NATO ve ilgili uluslararası güçler Türkiye’nin bu saldırgan girişimlerine karşı artık net bir duruş sergilemelidir.Türkiye Devleti, tüm bölge devletleri ve uluslar güçler de,  PKK ve tüm askeri güçler de,  Kürdistan Bölge Parlamentosu, Hükümeti ve Başkanlığı’nın meşru, resmi  yönetiminin varlığına, kararlarına ve iradesine saygılı davranmalıdırlar.

Türkiye benzer şekilde Batı Kürdistan’daki işgal ve Kürt karşıtı uygulamalarını sürdürüyor. Türkiye’nin işgali altındaki Afrin ve diğer merkezlerde sivil ve savunmasız insanlar kaçırılıp öldürülüyor, Kürtler yerlerinden sürülerek mallarına el konuluyor, bölgedeki zenginlikler talan ediliyor ve çalınıyor.

Söz konusu zulüm, soygun ve işgal durumuna son vermek, Kürtlerin en geniş kapsamlı ulusal birliğinden geçmektedir. Batı Kürdistan’da ENKS ile PYNK arasında başlayan ve 2014 Dihok Mutabakatı’nı esas alacağı açıklanan ulusal ittifak çabaları bu açıdan umut vericidir. ENKS ve PYNK dışındaki diğer Kürt partilerinin de bu ittifak sürecine dahil olmaları milli demokratik birliği daha da güçlendirecektir. Ülkemizin Batısında halkımız ancak kapsamlı ve ilkeli birlik ve uluslararası etkin bir destekle özgürlüğüne kavuşabilir.

Türkiye’deki siyasi iktidar, bugün Libya’da, Doğu Akdeniz’de, Ege’de, Kafkaslar ’da gerilim ve çatışmacı bir politika izliyorsa, bunun en büyük sorumlularından biri, Kürtlere fütursuzca saldırdığında Türkiye’ye karşı sessiz ve ilkesiz davranan uluslararası güçlerdir. Bu konuda daha fazla geç kalınmamalıdır. Uluslararası toplum, en başta da Birleşmiş Milletler Örgütü, Türkiye’nin sömürgeci ve yayılmacı ihtiraslarına set çekmelidir.

Türkiye Devleti’ni de savaş ve Kürt karşıtı siyasete son vererek, tüm Kürt partileriyle birlikte siyasal, demokratik çözüm yollarını açmaya çağırıyoruz.

PKK’yi halkımıza zarar veren şiddete, silahlı eylemlerine son vermeye çağırıyoruz.

Partilerimiz, İran Devleti’nin Kürt gençlerine karşı sürdürdüğü idam uygulamalarını, Doğu Kürdistan’daki özgürlük mücadelesine karşı sürdürdüğü imha siyasetini ve Güney Kürdistan’a yönelik askeri saldırılarını şiddetle kınamaktadır.

Bölgedeki ve dünyadaki bütün gelişmeler Kürd ve Kürdistan meselesinin çözümünü yakıcı hale getirmiştir. Kürt ulusu özgürlüğüne kavuşmadan, kendi ülkesi Kürdistan’da kendi kendini özgürce yönetmeden, bölgede barış, demokrasi ve hakkaniyet zemininin oluşturulması  imkansızdır. 

Halkımız, tarihten gelen ulusal mücadele birikimi ve bilinciyle, ulusal özgürlüğünü kazanıncaya kadar mücadeleye büyük bir azim ve kararlılıkla devam edecektir.

Bunun için en başta görev Kürd ulusal demokratik güçlerine düşmektedir. Önce her parçada yurtsever güçler güçlerini birleştirmeli, eş zamanlı olarak da Kürdistan’ın bütününde ulusal özgürlük, var olan kazanımların korunması için dayanışma, destek ve işbirliğini esas alan milli bir siyaset oluşturmalıdırlar.

Umutsuzluğa yer yoktur……Kazanacağız.”