Kürt yönetmen, oyuncu ve senarist Yılmaz Güney’in hayatının anlatıldığı ve yapımının 7 yıl sürdüğü Çirkin Kral’ın Efsanesi adlı belgesel gösterime giriyor.

Kürt yönetmen, oyuncu ve senarist Yılmaz Güney’in hayatının anlatıldığı ve yapımının 7 yıl sürdüğü “The Legend Of The Ugly King” (Çirkin Kral’ın Efsanesi) adlı belgesel gösterime giriyor.

Kürt yönetmen, oyuncu ve senarist Yılmaz Güney’in hayatının anlatıldığı ve yapımının 7 yıl sürdüğü Çirkin Kral’ın Efsanesi adlı belgesel gösterime giriyor.

Kürt yönetmen, oyuncu ve senarist Yılmaz Güney’in hayatının anlatıldığı ve yapımının 7 yıl sürdüğü “The Legend Of The Ugly King” (Çirkin Kral’ın Efsanesi) adlı belgesel gösterime giriyor.

Kürt sinemasının efsanelerinden Yılmaz Güney’e saygı duruşu niteliğindeki “Çirkin Kral’ın Efsanesi”; ailesi, çalışma arkadaşları ve dostlarıyla yapılan röportajlarla sanatçının dünya görüşü, sanat anlayışı ve zorluklarla dolu hayatına eğiliyor.

Yönetmenliğini Hüseyin Tabak’ın yaptığı, yapımcılığını ise Mehmet Aktaş’ın üstlendiği belgesel, 26 Ekim’de Türkiye’de gösterime giriyor.

Belgesel, geçtiğimiz yıl prömiyerini Toronto Film Festivali’nde gerçekleştirdikten sonra, birçok uluslararası festivalde ödüller aldı.

AKTAŞ: KÜRT SİNEMASININ BAŞLANGICIDIR

Belgeselle ilgili K24’e değerlendirmelerde bulunan yapımcı Mehmet Aktaş, Yılmaz Güney’in filmleri ve kitapları sayesinde sinemaya adım attığını şu sözlerle anlattı:

“Sinemaya başlamamın nedeni Yılmaz Güney’in filmleri ve kitapları oldu. Profesyonel olarak senarist ve yapımcılığa başlayınca, Yılmaz Ağabeyin sadece Türkiye sinemasında devrim yapmadığını, aynı zamanda Kürt sinemasının da bir başlangıcı olduğuna kanaat getirdim. Bu nedenle onunla ilgili, onu anlatacak bir film yapmamız gerektiğine inandım.”

Güney’le ilgili yapmak istediği projeyi yönetmen Hüseyin Tabak’la paylaştığını belirten Aktaş, Tabak’ın yıllar önce bir yazısında Yılmaz Güney ve Charlie Chaplin’e teşekkür ettiğini anımsattı.

Yaklaşık 8 yıl önce Hüseyin Tabak’la birlikte başladıkları projenin çeşitli sorunlar nedeniyle geciktiğini belirten Aktaş, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Güney gibi bir insanın hayatını anlatmaya başladığınızda karşınıza birçok problem çıkabiliyor. Onunla ilgili film yapmak kolay değil; çünkü birçok şahsiyeti içerisinde barındırıyor. Bir yanı aydın ve entelektüel; inandığı şeyler için bedel ödemeye hazır bir insan; bir yanı büyük bir sanatçı ve oyuncu, aynı zamanda bir devrimci, maçoydu.”

“ÇOK SAYIDA GÖRÜŞME YAPTIK”

Ailesi, arkadaş çevresi, iş arkadaşları ve Güney’in hayatının belli dönemlerinde iz bırakmış birçok kişiyle farklı zaman ve mekanlarda bir araya geldiklerini söyleyen Aktaş, geniş arşiv taraması yaptıklarını da belirtti.

Belgeselin sonunda ellerinde çok sayıda belge ve görüntünün bulunduğunu söyleyen Aktaş, dünya sinemasının tanınan isimleri Michael Haneke ile Costa-Gavras’ın da görüşlerine yer verildiğini dile getirdi.

Görüştükleri birçok kişinin belgeselde yer almadığını, bu görüntüleri başka bir zaman diliminde kullanacaklarını söyleyen Aktaş, çekimlerin Güney Kürdistan, Diyarbakır, Adana, İstanbul ve Ankara ile Fransa, Almanya ve Avusturya’da yapıldığı bilgisini verdi.

“KAMERAYI KÜRT BÖLGELERİNE GÖTÜRDÜ”

Güney’in klasik Türk filmi geleneğini yıktığını, kamerayı Kürt bölgelerine götürdüğünü söyleyen Aktaş, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Yılmaz Güney, filmleriyle 70’li ve 80’li yıllarda Yeşilçam sinemasının bütün kalıplarını alt üst etti. Kamerasını Kürt şehirlerine ve Anadolu’ya çevirerek, ‘yakışıklı jön’ sistemini kırdı. Sokaktaki halk adamı karakterinden başrol yaptı ve bunun için de herkesin gönlünde yer edindi.”

GÜNEY’İN KÜRT SİNEMASINA ETKİSİ

Yılmaz Güney’in bütün Kürt sinemacılar üzerinde derin bir etkide bulunduğunu söyleyen Aktaş, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Kürt sinemasının başlangıcını Güney’in son dönem filmleriyle başlatıyoruz. Sürü ve Yol gibi filmler Kürt sinemasının ilk nüveleridir. Bu filmleri Güney zindanda yaptı. Bunun için de Kürt sineması hapiste doğmuştur, diyebiliyoruz. Bildiğimiz Kürt filmlerinin çoğu, Güney sinemasının gölgesi altında yapılmıştır.”

GÜNEY’İN DÜNYA SİNEMASINA ETKİSİ

Kürt sinemasının “belgesel-sinema” olduğunu söyleyen Aktaş, bunların genellikle Kürtlerin uğradığı baskı, göç, mültecilik, sınırlar arasındaki hayat, kadının ezilmişliği ve kaçakçılık gibi temalarından oluştuğunu sözlerine ekledi.

Güney’in Türk ve Kürt sineması için en büyük miras olduğundan söz eden Aktaş, dünya sinemasındaki yeri içinse şu ifadeleri kullandı:

“Yılmaz Güney, dünya sinemasında başka bir örneği olmayan özgür ve devrimci bir insandı. Hapishane parmaklıkları arasında film yapımcılığı yapmak, içeriden film yönetmek bambaşka bir deneyimdir. Bunun etkisi dünyada büyük oldu.”

YILMAZ GÜNEY KİMDİR?

Sinema dünyasında "Çirkin Kral" lakabıyla tanınan Yılmaz Güney, 1937'de Adana’nın Yenice köyünde dünyaya geldi.

İlk ve orta öğrenimini Adana'da tamamlayan Güney, lise yıllarından itibaren harçlığını çıkartmak için çeşitli işlerde çalışmaya başladı. Güney'in aynı dönemde yerel dergi ve gazetelerde yazıları yayımlanmaya başladı. Usta yönetmen, And Film ve Kemal Film şirketlerinin bölge temsilciliklerinde film dağıtıcılığı yaptı.

Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ne 1956'da giren Güney, 1957'de ayrılarak İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi'ne kayıt oldu.

Yılmaz Güney, 1959'da yönetmen Atıf Yılmaz'ın yönettiği "Bu Vatanın Çocukları" ve "Alageyik" filmlerinin senaryolarına imza attı ve oyuncu kadrosunda yer aldı.

On Üç Dergisi'nde yayımlanan "Üç Bilinmeyenli Eşitsizlik Sistemleri" adlı öyküsünde komünizm propagandası yaptığı gerekçesiyle yargılanan Güney, 1961'de 18 ay hapis cezasına çarptırıldı. Yönetmen Güney, 8 ay Konya'ya sürgün cezası alması sonrasında eğitimini yarıda bırakmak zorunda kaldı.

Yönetmenliğini Lütfi Akad'ın yaptığı "Hudutların Kanunu" filmiyle "Çirkin Kral" lakabını alan Güney, 1964'te "Kamalı Zeybek" filminin çekimlerinde tanıştığı oyuncu Nebahat Çehre ile evlendi

İLK YÖNETTİĞİ FİLM

Güney, 1966'da "At Avrat Silah" filminde ilk kez yönetmen koltuğuna oturdu. Oyuncu, yapımcı, yönetmen ve senaryo yazarlığını üstlendiği "Seyit Han" filmiyle Adana Altın Koza Şenliği'ne katılan Güney, "En İyi Erkek Oyuncu" ödülünü aldı.

Başarılı yönetmen, 1968'de Güney Film Yapım'ı kurdu, aynı dönem çıkarmaya başladığı "Güney" dergisinde sinema ve sanatla ilgili görüşlerini, şiir ve öykülerini yayımlamaya başladı.

Yılmaz Güney'in, senarist, yönetmen, yapımcı ve başrol oyuncusu olarak yer aldığı "Umut" filmi, 1970'te Adana Altın Koza Film Şenliğinde "En İyi Senaryo" ve "En İyi Erkek Oyuncu’ ödüllerini aldı. Sanatçı, aynı yıl Fatoş Süleymangil ile evlendi.

"Ağıt", "Acı" ve "Umutsuzlar" adlı üç filmiyle 1971'de Adana Altın Koza Film Şenliği'ne katılan Güney, En İyi Film, En İyi Yönetmen, En İyi Kadın Oyuncu, En İyi Erkek Oyuncu, En İyi Görüntü Yönetmeni, En İyi Senaryo ve En İyi Film Müziği ödüllerini topladı.

Güney, 12 Mart muhtırasının ardından 3 aylığına Nevşehir'e sürgüne gönderildi, daha sonra 10 yıl hapis cezası aldı.

"Boynu Bükük Öldüler" romanıyla Orhan Kemal Roman Ödülü'nü kazanan Güney'in mahkumiyeti, 1974'te çıkarılan Genel Af Yasası ile sona erdi. Aynı yıl, yönetmen, yapımcı, senarist ve başrol oyuncusu olarak yer aldığı "Arkadaş" filmini tamamladı.

CANNES’DA ÖDÜL

1982'de Türkiye vatandaşlığından çıkarılan Yılmaz Güney, Fransa'da 1983'te çektiği "Duvar" filmiyle 1984'te Cannes Film Festivali "Jüri Özel Ödülü"ne aday gösterildi.

Hayatının 12 yılını cezaevinde geçiren sanatçı, "At Avrat Silah", "Seyyit Han", "Pire Nuri", "Bir Çirkin Adam", "Umut", "İbret", "Ağıt", "Arkadaş", "Sürü" filmlerini yönetti, "Karacaoğlan'ın Kara Sevdası", "Ala Geyik", "Bu Vatanın Çocukları", "Koçero", "Kamalı Zeybek", "Krallar Kralı", "Aslanların Dönüşü", "Hudutların Kanunu", "Çirkin Kral Affetmez", "Aç Kurtlar", "Umutsuzlar", "Baba", "Çirkin ve Cesur", "Düşman", "Yol" ve "Duvar" filmlerinin senaryosuna imza attı.

Eserleriyle çok sayıda ödülün sahibi olan Güney, 114 filmde oyuncu, 26 filmde yönetmen, 15 filmde yapımcı, 64 filmde ise senarist olarak yer aldı.