'DSG'nin ABD ile yaptığı petrol anlaşması Şam yönetimini zayıflatan bir hamle'

'DSG'nin ABD ile yaptığı petrol anlaşması Şam yönetimini zayıflatan bir hamle'

ABD’li petrol şirketi Delta Crescent Energy LLC'nin Suriye Demokratik Güçleri (DSG) ile petrol anlaşması imzalamasının yankıları sürüyor.

Anlaşmanın “Beyaz Saray’ın bilgisi ve teşviki ile imzalandığı” ifade edilirken, ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey’nin Türkiye’ye petrol anlaşması hakkında bilgi verdiği ve “Ankara’nın olumsuz tepki vermediği” iddia ediliyor. Türkiye’nin günler sonra bu anlaşmaya tepki göstermesi de bunun teyidi olarak değerlendiriliyor.

ABD’li şirket ile DSG arasındaki petrol anlaşmasına ilişkin Şam yönetimi tarafları “hırsızlık”la suçluyor.

Peki, DSG ile ABD’li şirket arasında yapılan görüşmenin anlamı ne? Suriyeli Kürtlerin bu anlaşmadan bir kazancı var mı? Anlaşmaya sert tepki gösteren Şam ile Suriyeli Kürtler arasındaki görüşmeler nasıl etkilenecek? Hepsini bölgeyi yakından takip eden gazeteci Fehim Işık ile konuştuk.

DSG ile Amerikan firması Crescent Energy LLC arasında yapılan petrol anlaşmasının Kürtler açısından kazanımı nedir?

ABD’li şirketle yapılan bir anlaşmayı sadece kazanım boyutuyla değerlendirmek doğru gelmiyor. Çok fazla aktörü olan bir coğrafyadan bahsediyoruz. Bu aktörlerin her biri satranç masasının üzerinde hamleler yapıyor. Son hamle Suriye’de özerk yönetimle yapılan petrol anlaşması oldu.

O bölgede petrolün büyük çoğunluğunu Rojava bölgesi kontrol ediyor. Bunun yüzde 90’a yakın olduğu söyleniyor. Doğalgazın yüzde 50’si de Rojava’nın kontrolü altında. Ama orada savaş nedeniyle rafineriler işlemez hale gelmişti. Petrol verimi düşmüştü. Var olan petrol de kaçak olarak piyasaya sürülüyordu. Bunun önemli bir kısmı da Suriye’ye geçiyordu.

Suriye’ye petrolün geçişini önlemenin yöntemlerinden biri oradaki petrolü uluslararası ticarete resmi bir şekilde sokmak olabilir. Suriye ile petrol ticareti yürüten güçler aynı zamanda ABD’nin yaptırım listesine aldığı uluslararası tüccarlar ya da bölgedeki petrolü, ciddi bir anlamda parayı kontrol eden, kara para üzerinden de ticaret yapan iş insanları. Bu anlaşmayla ABD, onları da kontrol altına almış oluyor. Diğer taraftan Güney Kürdistan’la da kaçak petrol ilişkileri vardı. Buna dönük de alınmış olabilir.

Suriye’de Özerk Yönetim’in imzacı taraflardan biri olmasını siyaseten önemli buluyorum ama sadece kazanım boyutuyla değerlendirdiğimizde bu çok özel bir kazanım doğurabilir mi belirsiz.

Peki Kürtlerin bu hamlesini nasıl değerlendirmek gerek? 

Kürtler başından beri Suriye’deki tüm tarafların bir araya gelip sorunların demokratik bir şekilde çözülmesinden yana oldu. Bu temelde de Suriye rejimi ile görüşmeleri ötelemedi. Zaman zaman yaşanan sıkıntılarda Rusya devreye girdi. Ama Suriye rejimi klasik yaklaşımından vazgeçmedi. Türkiye’nin o bölgeyi işgal etmesine yol açacak politikalara bile cevaz vererek bir şekilde Kürtleri kendine mecbur etmeye yönelik bir yaklaşıma bile girdi. Mesela Afrin’de “bana tabi olursan, tüm bölgeleri bana devredesen Türkiye’nin Afrin’e girmesine engel olurum” dedi. Kirli pazarlık üzerinden Kürtleri teslim almaya yönelik bir politika yürüttü.

Petrol anlaşmasının DSG ile yapıldığı söyleniyor. Eğer gerçekten siyaseten bir kazanım elde edilecekse, o bölgenin resmi anlamda yönetimini üstlenen, birçok bölgede halk meclislerini seçimle iş başına getiren Özerk Demokratik Yönetim var. Ama Özerk Demokratik Yönetim’le ya da oradaki siyasal güçlerle resmiyet üzerinden geliştirilen herhangi bir ilişki yok. Askerî güçlerle ticaret ilişkileri geliştiren eğilimler var. 

Oradaki kurtlar sofrasında Kürtler en akıllı politikayı yürütmek zorunda. 

Petrol anlaşması oradaki sorunların çözüleceği anlamına gelmiyor. Yarın itibarıyla farklı bir tutum da alınabilir. Türkiye’nin tekrar o bölgeye askerî harekât başlatmasına onay verebilirler. Türkiye tekrar o bölgede işgal çabasına girebilir. 

ABD daha çok petrol bölgesi dediğimiz Haseke ve Deyrezor arasındaki alanı koruyarak ilerlemeye çalışıyor. Bu alanı koruma çabasında. Dengelerin çok çabuk değiştiği, kararların hızlı alındığı, hayli karmaşık bir süreçten ve karışık hesaplardan söz etmek mümkün.

Bu anlaşmanın Suriyeli Kürtler ile Şam arasındaki görüşmelere nasıl yansıyacağına dair farklı görüşler bulunuyor. Bir taraf Şam ile görüşmeleri baltalayacağını, bir taraf da Kürtlerin elinin bu görüşmelerde güçleneceğini söylüyor. Siz ne dersiniz?

Şam’ı en çok tedirgin eden şey Kürtlerle bu anlaşmanın yapılması değil, o bölgedeki petrolün Şam’a geçişinin önünün kesilmesi. Şam’la görüşmeler zaman zaman yerel ya da merkezi olarak sürdü. Bundan sonra da görüşmeler kesilmez. Bu anlaşma özellikle petrol ve doğalgaz ihtiyacı açısından Şam açısından ciddi bir krizdir. Sezar yaptırımlarıyla birlikte düşündüğümüzde Şam’ı ciddi bir şekilde etkileyecek. Bu nedenle Şam çok ciddi bir tepki gösterdi. Bir şekilde rejimle Kürtler arasındaki görüşmeler kesilmeyecek. Şam, Sezar yaptırımlarıyla birlikte düşündüğümüzde bu anlaşmadan olumsuz etkilenecek. Şam’ı ciddi anlamda zayıflatan bir hamle. 

Şam’dan ve Türkiye’den tepki geldi. Peki, Rusya’nın şu ana kadar anlaşmaya yönelik bir tepkide bulunmamasını nasıl okumak gerek?

Başından beri Rusya ile ABD zımni bir anlaşma içerisinde. Belirli alanları birbirleri arasında paylaşmış, bu alanlardaki siyaseti yürütürken karşı karşıya gelmemeye dönük özel önlemler geliştirmişler. ABD’nin bu adımı atarken Rusya’dan bağımsız ya da bilgi vermeden yapacağı inancında değilim. 

ABD başından beri Suriye rejiminin, İran’a bağlı güçlerin ve Rusya’nın petrol bölgesine girmesinin önünü kesti. Bir ara Deyrozor bölgesine girme konusunda Rusya bir atak içerisinde oldu ama ABD çok sert tepki gösterdi. Hatta Rusya’nın 60’tan fazla askerinin öldüğü ve bunu gizlediği de ileri sürüldü. Ama en nihayetinde ABD, petrol bölgesine Suriye rejimini ve onu destekleyen güçlerin girmesine izin vermedi. Ama ABD, Afrin’in işgalinde sessiz kaldı ve Rusya’nın geliştirdiği politikayı onayladı.

Benzer bir durum burada da var. 

Rusya tepki göstermez ama ABD ile belirlediği çizginin dışına çıkma gibi bir durum söz konusu olursa farklı bir hamle ile karşılık verebilir. Aralarında bir zımni anlaşmanın olduğuna da şüphe yok.

ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey’nin DSG ile yapılan petrol anlaşmasıyla ilgili Ankara’yı bilgilendirdiği, Ankara’nın da “olumsuz tepki vermediği” iddiası var. Bu mümkün mü?

Jeffrey’in Suriye’de atacağı adımlara Türkiye’nin karşı çıkacağını sanmıyorum. Çünkü Jeffrey başından beri Türkiye’nin çıkarlarını en az Erdoğan kadar Suriye’de savunan bir ABD’li yetkili oldu. Türkiye’nin çıkarlarına göre adım atan ve bölgedeki Özerk Yönetim’in varlığını, adımlarını ortadan kaldırmaya yönelik politikaların yöneticisi oldu. Ama petrolle ilgili anlaşmada Jeffrey’in payına ilişkin kuşkularım var. Uzun vadede ABD kendi çıkarını gözetmiştir, Suriye rejimini zayıflatmaya yönelik adım atmıştır, bölgedeki petrol kaynaklarını, yer altı zenginliklerini kontrol altına alma çabasında olmuştur ama en nihayetinde oradaki Özerk Yönetim’i tanımaya, oradaki DSG’nin askerî kalıcılığını onaylamaya da bir adım atmıştır. 

Bu anlaşma kuşkusuz Türkiye’nin yürüttüğü politikayı düşündüğümüzde kabul edebileceği bir adım değil. Jeffrey’in de kabul edebileceği bir adım değil. 

Türkiye’ye bilgi verilmiştir ama Türkiye karşı çıkabilecek potansiyele sahip değil.

ABD ile Türkiye arasında son dönemde bir yakınlaşma politikasının ortaya çıktığı gözleniyor. Türkiye bir şekilde rotasını ABD’ye ve NATO’ya dönme eğiliminde. Yönünü batıdan ayırmamaya yönelik bir çaba içerisinde olduğu açık. 

ABD’nin çıkarlarına rağmen yine de bu anlaşmadan hoşnut olmayacağı çok açık. İleriki dönemlerde nasıl tavır alacağını hep birlikte göreceğiz. (Ahval)