Devletin toplumu karıştıran parmakları-Ali Çatakçın

Devletin toplumu karıştıran parmakları-Ali Çatakçın

‘Parmak’ yerine ‘kol’ ya da ‘el’ denebilir. Kol da el de önemli uzuvlar. Bir arıza halinde bu uzuvlar hemen kesilip atılamaz. 

Çünkü önemli fonksiyonlara sahip. Fakat parmak, işe yaramaz veya vücuda zararlı  hale  gelmişse, kesilip atılması vücut için büyük bir kayıp sayılmaz.

Osmanlı’dan bu yana, devletin toplumu karıştıran ‘parmakları’ hep olmuştur. Bu politikanın, Kürtlerin yüzlerce yıla varan esaretinde, önemli bir fonksiyona sahip olduğu kesindir. 

Toplum içinde devletin karıştırıcı parmakları rolünü üstlenenler sayesinde, toplum ve ülke bir yüzyılı toplumsal boğuşmayla geçirerek, kayıp etmiştir. 

Bu görevi yürütenlerin işi kolay değil (!) Zorluğu, dualist bir kişiliği profesyonelce oynamak. Çünkü bir yanda topluma inandırma, öte yandan devletin planlarını uygulama da devleti memnun etmeleri gerekiyor.

Bu çok kolay olmasa da, fazla zor da değil. Çünkü bu muhbir vatandaşların iş sahası mensup oldukları, içinde bir yerlere yükseldikleri, hatta ‘itibarlı’ görüldükleri toplum.

Bu muhbirlerin en önemli görevleri, ortaya çıkacak en küçük sorunu büyüterek kutuplaşmaya ve toplumsal bölünmeye kadar uzanacak bir kaosun zemini hazırlamaktır. Bunun için, toplumun iç zemininde ortaya çıkacak en küçük sorunları dahi, toplumun bölünmesine kadar götürecek provoke tavırlar geliştirerek iç çekişmeyi derinleştirmek. 

Toplum örgütlerinin tabanını yönetime karşı şüpheciliğe ve kendi içinde güvensizliğe sevk ederek dağılmalara götürecek argümanlar üretmekte işin bir başka etabı. 

O bir taraftan da topluma öncülük rolü, keskin devlet karşıtlığı, uzlaşmazlık ve büyük ideal sözcülüğü görüntüsüyle, gerçekten toplumun sorunlarının çözümünü görev edinmiş kurum ve yönetimlerini itibarsızlaştırmaya çalışmak.

Bu işin uluslararası ilişkilerdeki adı, ‘Gizli İstihbarat Teşkilatı’dır. Devletlerin uluslararası ilişki ağında kullandığı bu muhbir ağından Türk devleti iki taneye sahip. Biri içeride kendi vatandaşını, gene kendi vatandaşı eliyle muhbirleme, muhbir vatandaş ağı, ikincisi ise, uluslararası sahadaki vatandaşlarına karşı kullandığı profesyonel (MİT) ajan ve muhbir vatandaş ikilisinden oluşan muhbir ağı. 

Bütün bunları neden buraya aktardım? Bir yazı konusu olabilecek şeyler mi? Ya da daha çok acil toplumsal sorunlar yaşanırken, bu konuya zaman ayırmaya gerek var mı?

Var! Çünkü devletin toplum içindeki parmakları,  Türkiye’de toplumun boğuşmak zorunda kaldığı,  devletin ise şiddetle bastırdığı bütün toplumsal sorunların üreticisidir.

Demokrasinin gelişmemesi muhbir demokratların, Liberalizmin gelişememesi, muhbir liberallerin, sol-sosyalist düşüncenin gelişememesi, muhbir sol sosyalistlerin, demokratik milliyetçiliğin gelişmemesi, muhbir milliyetçilerin, Kürt sorunun çözümsüzlüğü, Kürt işbirlikçi muhbirlerin, Alevi inancı mensuplarının katledilmesi, yakılması Alevi işbirlikçi muhbirlerin, gerçek inananların inancını rahat yaşayamamaları işbirlikçi muhbir dindarların sayesindedir.

Devletin oluşturduğu “Muhbir’’ vatandaş ağı sayesinde, toplumun en ufak sorunu dahi çözülmez, aksine çözümü imkansız sorunlar yumağına dönüşüyor. Sorunları çözülmüş bir toplumda, muhbir vatandaşın ne yaşama hakkı, ne de şansı var.

Mesela sosyal demokrat partiyi düşünün. Sosyal demokrasinin gelişmesi önünde engel olarak kurulmuş. O alanı kimseye kaptırmamak için her renge giriyor.

Mesela inananların Diyanet kurumu yapılanmasını düşünün. AKP (öncekiler de) bu kurumun kimsenin eline geçmemesi için elinde geleni yapıyor.

Mesela MHP’nin ırkçı faşist milliyetçiliğini düşünün, demokratik ve çoğulcu bir milliyetçiliğin gelişmesini engellemek için, elinde geleni yapıyor. 

Mesela Aleviliği düşünün, İslam’ın bir mezhebi, bir versiyonu  ilan edilerek, bununla gerçek Aleviliğin ortaya çıkması, toplumla buluşması, diğer inançlarla yan yana saygı içinde yaşama imkanı engelleniyor.

Mesela Kürtlerin inkarını düşünün, kendisini devletin hizmetine sütçü beygirleri gibi süren Kürtler, devletin ahırında beslenerek, Kürt sorunun çözümü engelleniyor.

Bu  toplum zehirlenmesi, toplumsal sorunların ortak platformu yerine, toplumsal iç çekişme, her toplumsal kesimin diğeriyle uğraşması şeklinde yaşamın her alanına yansıyor. 

Bunu, Dersim’de Hasret Gültekin’in anıtının dikileceği mekan üzerinden başlayan, ilk günden sonra Kürt ve Dersim Alevi Kürt kurumlarına karşı (diğer bir Alevi kurumunun öncülüğüyle), bir linç ve  infaz  kampanyasına nasıl dönüştüğünden görüyoruz.

Bu gelişmeye baktığımızda, toplumsal huzursuzluk ve güvensizlik yaymak için, ‘iyi’ bir konunun seçildiğini görüyoruz.

Zira tartışmaya malzeme seçilen Hasret Gültekin bütün Aleviler için bir değerdir.  Yani seçilen konu her Alevi için hassasiyet teşkil eden bir konu.

Bu örneği toplum sorunlarının olduğu her alana taşıyabiliriz, sonuç değişmez. Bu işten yararlanan toplumu zapturapt altına alanlar, kaybeden de toplumun kendisi.

Türkiye’ye demokrasi, tolerans ve hoşgörünün gelmesi, ancak bu muhbir vatandaş ağının dağıtılmasıyla mümkündür. Bu ağın dağıtılması devleti ikilemli bir yol kavşağına mecbur edecektir. Ya da dağılıp yok olmak, ya da değişip dönüşmek ikilemi.  

Farklı inanç, farklı kimlik, farklı kültür, farklı aidiyet mensuplarının  rahat bir şekilde birbirine düşürülmesi, bu tuzak kurucularının kendilerinden  olması sayesindedir. 

Bu, şu öz deyime denk düşüyor: Ağaç baltaya, “Sen beni kesemezdin, sapın benden olmasaydı’’ demiş. Toplum, kendisini, kendi çıkarı için pazarlayan, satan ve katledilmesine zemin hazırlayan kendi  ‘sapından,’  kendisini ezenle bütünleşmiş, kendisinden olandan kurtulmadığı sürece, sistemi ve düzeni zor değiştirir. 

Türkiye toplumunun, Türkiye’deki toplumsal mücadele  öncülerinin en acil görevi, baltaya ağacı kestiren sapı baltadan sökmektir. Aksi halde bu balta daha çok orman keser.

Ahval