Buldan: Kürt sorununu görmezden gelen partiler 'Türkiye partisi' olamaz

Buldan: Kürt sorununu görmezden gelen partiler 'Türkiye partisi' olamaz

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Buldan, HDP'nin Türkiyelileşme, Türkiye partisi olma vizyonunu, Hakkari ve Edirne'den Ankara'ya yürümelerinin gerekçelerini ve HDP'nin bundan sonra izleyeceği yol haritasını anlattı.

Kürt Sorunu'nu görmezden gelerek Türkiye partisi olunamayacağını belirten Buldan, "Türkiye partisi olmak Kürt sorununu görmezden gelmek demek değildir. Tersine, Kürt sorununun Türkiye’nin en büyük sorunu olduğunu kabul etmeyen, çözüm için çaba harcamayan parti Türkiye partisi olamaz" ifadelerini kullandı.

AKP'nin yerel seçimlerde İstanbul'u kaybetmesine de değinen Buldan, "İstanbul’u kaybeden Türkiye’yi kaybeder” diyorlardı, öyle de oldu. Bunu ilk seçimde daha açık göreceğimize inanıyorum. Çünkü tüm ittifak tartışmalarına, tüm kara propagandaya, vatan, millet hamasetine rağmen halk bu söylemlere itibar etmedi" dedi.

Tükenmez Haber'deki röportajda, Buldan, 'Darbeye Karşı Demokrasi Yürüyüşü'yle ilgili, "Darbelere dur demek istedik" yorumunu yaptı.

"Dokunulmazlıkların kaldırılması ile birlikte başlatılan eş zamanlı operasyonlar tarihe 4 Kasım 2016 Siyasi Darbesi olarak geçti" diyen Buldan, "Edirne, yürütmenin yasamaya yaptığı siyasi darbenin, halk iradesine yönelik saldırının sembolü durumunda. 4 Kasım’dan bu yana vekilliklerin düşürülmesinden kayyım atamalarına, belediye eşbaşkanlarımızın tutuklanmasına kadar halk iradesine yönelik darbeler devam ediyor. Demokrasi Yürüyüşüyle hep birlikte siyasi darbelere dur demek istedik" görüşünü dillendirdi.

Buldan'ın açıklamalarının satır başları şöyle:

"Kürtlerin her anlamda eşit yurttaşlık hakları Anayasal güvenceye altına alınmadıkça gerçek anlamda bir demokrasiden söz etmek mümkün olmayacaktır. Halen işleyen darbe mekaniği Kürt sorunu ile doğrudan ilişkilidir. Bu yüzden yürüyüşümüzün adı 'Darbeye karşı Demokrasi Yürüyüşü' oldu. Kendisi dışında kimseye tahammül edemeyen, demokrasinin biricik kaynağı olan çokluğu, çoğulculuğu reddeden iktidara karşı 'artık yeter' diyen demokrasi yürüyüşümüz Türkiye’ye umudu ve cesareti aşıladı.

HDP’nin kuruluş gerekçesi Türkiye’yi demokratikleştirmek, insanca bir yaşamı ülkenin her yerinde örgütlemek üzerinedir. Sömürüsüz, özgür, demokratik ve ekolojik bir yaşamı inşa etmek bizim varlık gerekçemiz. Bu amacı gerçekleştirmenin yolu da tüm Türkiye’yi kucaklamaktan geçiyor.

Çünkü yaşadığımız tüm sorunlar birbirine bağlı. Kurulduğumuz günden beri ayı şeyi savunuyor, aynı şeyi söylüyoruz. Ama bizi bir bölgeye sıkıştırmak isteyenler var, bunun farkındayız. Bu yüzden diyoruz ki, Türkiyelileşme perspektifinden taviz vermeden demokratik siyasette ısrarcı olmaya devam edeceğiz. Bu bizim için stratejiktir ve tek bir HDP’li kalsa bile bu strateji devam edecektir.

Öte yandan Türkiye partisi olmak bizim için diğer düzen partileri gibi Kürt sorununu görmezden gelmek, bu sorunu basit bir güvenlik sorunu görmek demek değildir. Tam tersine, bugün Kürt sorununun Türkiye’nin en büyük sorunu olduğunu kabul etmeyen, çözüm için çaba harcamayan bir parti bize göre gerçek anlamda bir Türkiye partisi olamaz. 

Kürt sorunu için demokratik ve barışçıl bir çözüm istemeyenler Türkiye’ye en büyük kötülüğü yapmaktalar. Kaz dağlarına ses çıkarıp Hasankeyf’e suskun kalmak değil, bu coğrafyadaki tüm doğa katliamlarına ses çıkarmaktır Türkiye partisi olmak. 

Ülkenin her bir köşesindeki soruna çözüm arayışı içinde değilseniz zaten Türkiye partisi olamazsınız. Başta AKP olmak üzere tüm partilerin bu soruyu kendilerine sormaları, kendilerini gözden geçirmeleri gerekir.

Elbette bizim eksikliklerimiz vardır. Partimizin kuruluş gerekçesini yeterince pratiğe dökememek gibi sorunlarımız olabilir. Bunun için sürekli bir özeleştiri halindeyiz. Hem eksikliklerimizi konuşuyor, hem de ‘daha iyi nasıl yaparızın’ yanıtını arıyoruz. 

Öte taraftan devletin tüm imkanlarının partimize yönelik saldırı temelinde kullanıldığı bir dönemden geçiyoruz. Bu saldırılar bahane değil ama önemsiz de değil. Her yerden, her kanaldan bizi kriminalize etmeye çalışan bir iktidar var. 

Hep söylüyoruz, bu medya ambargosu, bu şiddet AKP’ye uygulansa AKP’nin yerinde yeller eserdi. Ama biz rant değil, eşitlik, özgürlük ve sömürüsüz bir dünya için birlikte olan insanlar topluluğuyuz. Sahip olduğumuz gelenek en karanlık zamanlarda dahi umudunu ve cesaretini yitirmemiş bir gelenek. 

Her gün, her saat eksikliklerimizi gözden geçirerek mücadeleye devam etmemizin nedeni bu gelenektir.  

İstanbul seçimleri birçok açıdan dönüm noktası oldu. İktidarın; seçimleri manipüle etmek için nasıl uğraştığını, bu olmayınca yenileme kararı aldığını gördük, yaşadık. Buna rağmen ağır bir hezimet yaşadılar. 

'İstanbul’u kaybeden Türkiye’yi kaybeder' diyorlardı, öyle de oldu. Bunu ilk seçimde daha açık göreceğimize inanıyorum. Çünkü tüm ittifak tartışmalarına, tüm kara propagandaya, vatan, millet hamasetine rağmen halk bu söylemlere itibar etmedi. 

Biz de parti kurullarımızda uzun tartışmalar sonucu ortaya çıkan seçim stratejimize oy verdik ve başardık. AKP iktidarına tarihinde ilk kez gerçek anlamda yenilgiyi tattırdık. “Kaybedecekleri seçime girmezler” algısını yerle bir ettik. Biz olmadan hiçbir denklemin kurulamayacağını gösterdik. Partisine bağlı, organize ve konsolide bir tabanımızın olduğunu herkes gördü. Hem kazandık, hem kaybettirdik.

Seçimlerin üzerinden bir yıl geçti. Pandemi sürecinde AKP dışında kalan belediyelerin yapmak istediği yardımların, çalışmaların nasıl engellendiği görüldü. 

İstanbul Belediyesi tüm bu engellemelere rağmen tıpkı bizim belediyelerimiz gibi çalışmaya devam etmeli ve İstanbul halkına asla ayrım gözetmeden ve her farklılığı gözeterek hizmet götürmeye devam etmelidir. Esasen demokrasi ittifakının büyümesi ile demokratik yönetim anlayışı tüm Türkiye’de gelişecek, büyüyecektir.

İttifakların sadece seçim ittifakı gibi anlaşıldığı Türkiye gibi ülkelerde, ittifaka dair kurulan her cümle seçim ittifakı olarak algılanıyor. Oysa en başından beri demokrasi ittifakına vurgu yapıyoruz. 

Biz, iktidarın dışladığı, yok saydığı ve ezdiği tüm toplumsal kesimlerle üçüncü yol siyaseti temelinde demokrasi ittifakını inşa etmek için kurulmuş bir partiyiz. Kongre örgütlenmelerinin sonucu olarak seçimlere giren kongre partisiyiz. Halkın çıkarlarından başka bir çıkarımız olamaz. Evet, ilkelerimiz, duruşumuz ortada. 

Kapımız herkese açık. Niye kapalı olsun? 15 Haziran’da başlattığımız Demokrasi Yürüyüşü’nü de demokrasi ittifakı kapsamında değerlendirmek gerekir. Dolayısıyla bu tartışmalar, siyasi iktidarın gündem saptırma çabasından başka bir şey değildir. Hakikati başka göstererek, çarpıtarak, cambaza baktırarak kendi eriyişlerini konuşturmamak istiyorlar.

(Erken seçimle ilgili) İktidar kanadından bu yönlü bir açıklama yok ama aslında toplum bir seçim beklentisine girmiş durumda. Çünkü ülkeyi yönetemeyen bir iktidar gerçekliği var karşımızda. Kovid-19 salgınında bunu çok daha net gördük, görmeye devam ediyoruz. 

Bakanların birbirlerinin politikalarını desteklemediği, haberdar dahi olmadığı, tek adamın insafına bırakılmış bir yönetim anlayışı var. Adını koyalım. Bu iktidar bu ülkeyi yönetemiyor artık. Zorla ve baskıyla, susturarak yönetmek değil kastım. Rant ve çıkar ilişkilerine batmış, devlet yönetiminde liyakatin değil sadakatin ön planda olduğu, kendisi dışında herkesi terörist, vatan haini gören bir iktidar, bir anlayış var.

Gerçekler konuşulmuyor ama bolca hamaset yapılıyor. İnanın şu anda halk bunlara itibar etmiyor. Kendi medya kanalları üzerinden yapılan haberlere halk itibar etmiyor, izlemiyor bile. 

Açıklanan anket sonuçlarını görüyorsunuz, büyük kitlesel kopuşlar var. Gün gün eriyorlar. Çünkü topluma anlatacakları bir şey kalmadı. 

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi Türkiye’yi uçuracak diyorlardı, iki yıl geçti. Şu an Türkiye ekonomik, sosyal ve siyasal krizlerin ortasında. Her üç krize dair de oldukça somut göstergeler var elimizde. 

Geniş tanımıyla bakarsak 13 milyon işsiz var bu ülkede, geçinemeyen milyonlar var. Toplum kamplara bölünmüş durumda, komşu komşuya düşman gözüyle bakıyor. 

Siyasi meşruiyeti kalmamış iktidar, varlığını polis ve bekçi gücüyle sürdürme derdine düşmüş. Dolayısıyla hükümetin değişmesi için erken seçim beklentisi herkeste oluşmuş durumda."