Babacan: 'Zaten büyümekte olan Kürt meselesini daha fazla büyütmeyin'

Partisinin Diyarbakır İl Kongresi'nde konuşan DEVA Partisi lideri Babacan, “Biliyorsunuz, ‘Kürt sorunu’ lafı bugünkü rejimi en fazla rahatsız eden söz haline gelmiş durumda” dedi

Babacan: 'Zaten büyümekte olan Kürt meselesini daha fazla büyütmeyin'

Demokrasi ve Atılım (DEVA) Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, partisinin 1. Olağan Diyarbakır İl Kongresi'nde konuştu.

Babacan, “Melayi Ceziri’nin, Ahmedi Xani’nin, Feqiye Teyran’ın, İdris-i Bitlisi’nin diyarından, Şiirleriyle derdimizin dili olmuş Ahmed Arif’in, Cahit Sıtkı’nın, Sezai Karakoç’un memleketinden, Adaletin peşinde ömrünü feda eden Tahir Elçi’nin, Gözleriyle hafızalarımıza kazınan, 12 yaşında hayatını kaybetmiş Ceylan Önkol’un şehrinden, Diyarbakır’dan herkese selamlarımı iletiyorum. Sözlerimin hemen başında, bundan tam 5 sene önce, Ankara'da vahşi bir saldırı sonucunda hayatını kaybeden 103 vatandaşımızı da saygıyla anıyorum. Hepsine bir kez daha Allah'tan rahmet diliyorum, ailelerine sabır diliyorum” dedi.

Ali Babacan, “Adaletin peşinde ömrünü feda eden Tahir Elçi’nin, Gözleriyle hafızalarımıza kazınan, 12 yaşında hayatını kaybetmiş Ceylan Önkol’un şehrinden, Diyarbakır’dan herkese selamlarımı iletiyorum” şeklinde konuştu.

Babacan, Diyarbakır, cezaevinde, Türkçe öğrendiği tek cümle “Kamber Ateş nasılsın?” diyen annelerin gözyaşlarına tanık olduklarını belirterek, “Annelere evladıyla anadilinde konuşmayı yasaklayanları bugün hayırla anan var mı? Kürt Sorununu diriltenleri de kimse hayırla anmayacak” ifadelerini kullandı.

“Ülkemizde bir adalet sorunu var”

“Ben bugün bu kürsüden sadece Diyarbakır’a değil, bütün Türkiye’ye seslenmek istiyorum” diyen Babacan, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Ülkemiz zor zamanlardan geçiyor. Ülkemizde bir adalet sorunu var! Haksızlık, hukuksuzluk almış başını gitmiş. İnsan hakları ayaklar altında. Özgürlüklerimizin her biri yavaş yavaş elimizden alınıyor. İfade özgürlüğü kalmadı. Fikrini söyleyenler işten atılıyor, tutuklanıyor. Sosyal medyada eleştiri yapan gençler evlerinden alınıp götürülüyor. Gazeteciler haber yaptıkları için yargılanıyor. Yargının en üst mahkemesine tehditler savruluyor! İktidar partisi ve küçük ortakları, kendilerine göre bir ‘makbul vatandaş’ kitlesi, ‘tek tip insan” kitlesi oluşturma gayretinde.

Artık Yeter! Hukuk devletini hiçe sayan bu anlayışı asla kabul etmeyeceğiz. Kim ne derse desin biz, insan haysiyetini, hak ve özgürlükleri, demokrasiyi, hukukun üstünlüğünü, kuvvetler ayrılığını savunmaktan asla vazgeçmeyeceğiz. Biz, adil olacağız. Biz, bu ülkedeki her bir bireyin eşit ve özgür vatandaş olması için mücadele edeceğiz! Unutmayalım ki, devlet insan için vardır. Hiç bir şey insan onurundan, insan haysiyetinden daha önemli değildir. Biz hazırız. Türkiye’nin DEVA’sı bunları gerçekleştirmek için hazır.”

AK Parti iktidarını eleştiren Ali Babacan, “Haksızlık, hukuksuzluk almış başını gitmiş. İnsan hakları ayaklar altında. Özgürlüklerimizin her biri yavaş yavaş elimizden alınıyor” ifadelerini kullandı.

“İktidarin kayyum politikası, halkı cezalandırma yöntemine döndü”

AK Parti'nin iktidara gelir gelmez gündeme getirdiği konuların başında yerel yönetimlerin güçlendirilmesinin olduğunu hatırlatan Babacan, HDP'li belediyelere kayyum atanmasını sert sözlerle eleştirdi:

"Muhalefetin engellemesi yüzünden çıkarılamayan Yerel Yönetim Reformu Türkiye tarihinin o zamana kadar gördüğü en köklü reformlardan biriydi. Peki o günlerden bugüne geldiğimizde ne görüyoruz? Seçilmiş belediye başkanlarını makamlarından indirip yerine atanmış kişileri oturtuyorlar! Hem de bir iki değil. 48 belediyeye kayyum atandı. 6’sına da kazandıktan sonra YSK mazbata vermemişti zaten. Halk iradesi, seçme ve seçilme hakkı ayaklar altında. Seçimler adeta bir aldatmaca haline getirilmiş. 4 İktidar seçimle kazanamadığı her belediyeyi hukuksuzca ele geçirmeye çalışıyor. Seçimde kaybettiği şehirlere kayyum atıyor. Sadece belediye başkanları görevden alınmıyor, belediye meclisleri de çalışmaz hale getiriliyor. Vatandaş oy vermiş, birilerini meclise seçmiş, birilerini başkan seçmiş kimin umrunda! Şunu açıkça görüyoruz: İktidarın kayyum politikası, kazanamadığı seçimlerde halkı cezalandırma yöntemine döndü."

“Evet, konumuz Kürt meselesi”

Bugünün Diyarbakır’ında konuşulması gereken en önemli konulardan birisinin Kürt meselesi olduğuna vurgu yapan Ali Babacan, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın 2005 yılında dönemin Başbakanı olarak gittiği Diyarbakır'da "Kürt sorunu vardır ve benim sorunumdur" sözlerini hatırlatarak, gelinen noktayı "Ve her şey 2015’te aynı kişinin “Kardeşim ne Kürt sorunu ya? Artık Kürt sorunu yok, daha ne istiyorsun?” sözleriyle bitti" diyerek eleştirdi.

Babacan, şöyle devam etti:

“Biliyorum tüm bu adaletsizliğin ortasında, hukuksuzluğun ortasında, bugünün Diyarbakır’ında konuşulması gereken en önemli konulardan birisi Kürt meselesidir. Kürt meselesini, sizlere, Diyarbakırlılara anlatmaya çalışmayacağım. Sizler bu meseleyi iyi biliyorsunuz, bizzat yaşıyorsunuz. Onun içindir ki, bugün bu kürsüden, 5000 yıllık tarihinde nice medeniyete ev sahipliği yapmış bu kadim topraklardan; bu güngörmüş, bu çilekeş şehirden bütün Türkiye’ye sesleneceğim. Evet, konumuz Kürt meselesi. On yıllarca ‘Sözde Kürt Sorunu’ denilerek inkar edilen, ancak 2000’li yılların başında adı konulabilen, ama ne yazık ki bugün yine yasaklı bir söz haline gelmeye başlayan Kürt meselesinden bahsedeceğim bugün.

Biliyorsunuz, ‘Kürt sorunu’ lafı bugünkü rejimi en fazla rahatsız eden söz haline gelmiş durumda. ‘Neleri eksik ki? Ne diye hala Kürt sorunu deyip duruyorsunuz’ diyorlar. Kabul etmeliyiz ki, mevcut iktidar partisinin ilk döneminde, Avrupa Birliği sürecinin hızlanmasının da katkısıyla, cesur reformlar gerçekleştirmişti. Peki şimdi durum ne? Bazı temel reformlar dışında çok fazla bir şey kalmadı geriye.

Ülkeyi yönetenlerin son yıllardaki tarzı, üslubu, kendilerine buldukları yeni ortakların saplantıları doğrultusunda atılan adımlar, yeniden Kürt sorununu oluşturdu ve sorun gittikçe büyüyor. Aslında bu sorun, tüm ülkemizi, tüm vatandaşlarımızı ilgilendiren temel sorunların da yansıması. Şu anda toplumumuzun tüm kesimlerini etkileyen ve yeniden hızla büyüyen bir hukuk sorunumuz var. Adalet sorunumuz var. Hızla büyüyen bir eşit vatandaşlık sorunumuz var! Her şey 2005 yılında o günkü Başbakanın Diyarbakır konuşmasında ‘Kürt sorunu vardır ve benim sorunumdur’ sözleriyle başlamıştı. Ve her şey 2015’te aynı kişinin ‘Kardeşim ne Kürt sorunu ya? Artık Kürt sorunu yok, daha ne istiyorsun?’ sözleriyle bitti.”

“Kürt sorunu deyince ilk akla gelen şey Kürtçe üzerindeki yasaklardı”

Ali Babacan, “Ben bu konuşmamda acı sonla biten bu hikayeyi unutanlara hatırlatmak ve nereden nereye geldiğimize şöyle bir bakmak istiyorum. 2002 yılı öncesi Kürt sorunu deyince ilk akla gelen şey Kürtçe üzerindeki yasaklardı. 2002-2015 arasındaki yıllar Kürt dili üzerindeki baskıların son bulduğu, Kürtçe televizyon yayınının başladığı, üniversitelerde lisans üstü düzeyde Kürtçe programının açıldığı, şehirlerde Kürtçe tabelaların boy gösterdiği yıllardı” dedi.

“Ama şu anda görüyoruz ki, eğitim veren enstitüler hem müfredat hem de kadro olarak zayıflatılıyor. Vaktinde asılan tabelalar da birer birer kaldırılıyor” diyen Babacan, şunları kaydetti:

“Reform yılları; Avrupa’ya kaçmak zorunda kalan Kürt aydınlarının büyük umutlarla Türkiye’ye döndüğü yıllardı. Bugünse çok sayıda aydın ve siyasetçi her an tutuklanma tehdidi altında yaşamaktansa yurtdışına çıkıp gurbetçi olarak yaşamayı göze alıyor. Yani göç yine başladı. Mesela Şivan Perwer 2013 yılında 37 yıllık ayrılıktan sonra Türkiye’ye gelip Diyarbakır’da o zamanki başbakanla el ele tutuşmuştu. Aynı gün Diyarbakır’da başbakanla el ele tutuşan bir başka isim ise, mevcut iklim yüzünden Türkiye’de değil.

Hatırlayın, AK Parti’nin iktidara gelir gelmez gündeme getirdiği konuların başında yerel yönetimlerin güçlendirilmesi geliyordu. Muhalefetin engellemesi yüzünden çıkarılamayan Yerel Yönetim Reformu Türkiye tarihinin o zamana kadar gördüğü en köklü reformlardan biriydi. Peki o günlerden bugüne geldiğimizde ne görüyoruz? Seçilmiş belediye başkanlarını makamlarından indirip yerine atanmış kişileri oturtuyorlar! Hem de bir iki değil. 48 belediyeye kayyum atandı. 6’sına da kazandıktan sonra YSK mazbata vermemişti zaten. Halk iradesi, seçme ve seçilme hakkı ayaklar altında. Seçimler adeta bir aldatmaca haline getirilmiş.”

Babacan, “Yapılan hukuksuzluklar terör eylemlerini asla meşrulaştıramaz. Terör eylemlerinin varlığı da devletin hukuk dışı uygulamalarını meşru kılamaz. Terörle mücadele, hukuk devleti ilkeleri çerçevesinde sonuna kadar sürdürülmelidir” dedi.

“Kobani olayları döneminde çözüm süreci devam ediyordu”

Kobani olaylarından dört ay sonra, 2015 yılı Şubat ayında, hükümet üyeleri ile HDP heyetinin Dolmabahçe’de mutabakat metni okuduğunu belirten Babacan, Metni orken dört ay önceki Kobani ile ilgili çağrıdan haberdar değiller miydi? Elbette haberdardılar. Ama o tarihlerde Çözüm Süreci devam ediyordu ve Dolmabahçe’deki o fotoğrafa ihtiyaçları vardı” diye konuştu.

Ali Bnabacan, “Demokratik yollarla siyasi mücadeleye inanmış vatandaşlarımıza, âdeta ‘seçimler gereksiz’ duygusu yaşatarak, zaten büyümekte olan Kürt Meselesini daha da büyütmeyin. Zaten büyük ölçüde işlevini yitirmiş olan bir Meclis var. Oradaki seçilmiş siyasetçileri keyfi yargılamalara maruz bırakmayın” ifadelerini kullandı.

“Ülkemizin içinden geçmekte olduğu ekonomik krizi eminim her biriniz tek tek hissediyorsunuz” diyen Babacan, “Biliyorum; Diyarbakır’da son dokuz ayda 890 esnaf kepenklerini kapattı. Ekonominin gerçek durumunu çok iyi gördüğünüzü biliyorum. Hükümet bambaşka bir tablo sunmaya çalışsa da, hayat pahalılığı ve işsizliğin toplumumuzu nasıl etkilediğini görüyorum. Hükumet yalanlarla, çarpıtmalarla kandırmaya çalışsa da siz enflasyonu da, döviz kurlarının etkisini de çok iyi biliyorsunuz. ‘Biz döviz kuruna bakmıyoruz, ilgilenmiyoruz’ diyorlar. Halkı cahil sanıyorlar” değerlendirmesinde bulundu.