ABD ve Fransa Kürt özerk idaresine siyasi desteği artırıyor

Suriye Kürdistanı'nda (Rojava) diplomasi trafiği hızlanırken, Kürtleri çözüm müzakerelerine dahil etmek için ciddi girişimler yapılıyor. IŞİD ile mücadelenin mart ayında Bağoz’da son bulmasından bu yana kuzeydoğu Suriye’de Kürt öncülüğünde kurulan özerk idareye uluslararası siyasi desteğin arttığı gözlemleniyor.

ABD ve Fransa Kürt özerk idaresine siyasi desteği artırıyor

Suriye Kürdistanı'nda (Rojava) diplomasi trafiği hızlanırken, Kürtleri çözüm müzakerelerine dahil etmek için ciddi girişimler yapılıyor. IŞİD ile mücadelenin mart ayında Bağoz’da son bulmasından bu yana kuzeydoğu Suriye’de Kürt öncülüğünde kurulan özerk idareye uluslararası siyasi desteğin arttığı gözlemleniyor.

Suriye Kürdistanı veya Rojava olarak bilinen bölgenin IŞİD karşıtı uluslararası koalisyondan aldığı destek daha önce askeri ve güvenlik alanlarıyla sınırlıydı. Son dönemde ise diplomatik ziyaretler giderek artıyor. Bölgenin dış ilişkiler sorumlusu Abdül Kerim Ömer’in Al-Monitor’a aktardığına göre son iki ayda neredeyse her hafta bir ziyaret gerçekleşti. 

Özyönetim bölgesini ziyaret eden yabancı heyetler çoğunlukla medyadan uzak durur ve kendi vatandaşı olup bölgede tutulan İD militanlarının eş ve çocuklarını almakla ilgili görüşmeler yaparlardı. Ancak hazirandan bu yana ziyaretlerin sıklaştığı ve nitelik değiştirdiği görülüyor. 

Hazirandan beri Rojava’yı uluslararası koalisyondaki ülkeleri de temsil eden dokuz heyet ziyaret etti. Bunlardan biri, 18 Haziran’da gelen üst düzey İsveç heyetiydi. Heyete başkanlık eden İsveç’in Suriye Temsilcisi Brower Yeniouz Kamışlo'daki Dış İlişkiler Ofisi’ne giderken basına yaptığı açıklamada “Birleşmiş Milletler ve ortak ülkeler bu bölgenin ve Kürtlerin Suriye’nin geleceğinde söz sahibi olması gerektiğine inanıyorlar” dedi.

Bu ifade muhtemelen Suriye Kürdistanı konusunda uluslararası toplumda konuşulanları yansıtıyordu.

Ömer yabancıların ziyaretlerine birkaç açıdan önem atfediyor. Bu temasları, “diplomatik açılım” ve “bölgenin ve fiili yönetimin tanınması” yönünde bir başlangıç olarak gören Ömer, “Bunlar bölgenin önemini, bölgenin Suriye’nin geleceğinde oynayabileceği rolün önemini yansıtıyor” dedi.

Suriyeli Kürtlere verilen siyasi desteğin bir başka göstergesi, çocuk savaşçıların kullanılmasına son verilmesi için Birleşmiş Milletler’le 29 Haziran’da imzalanan anlaşma oldu. Anlaşma, Cenevre’deki BM merkezinde Suriye Demokratik Güçleri (DSG) komutanı General Mazlum Abdi, bölgenin yürütme konseyi eş başkanı Abdül Mahbaş ve BM Çocuklar ve Silahlı Çatışmalar Özel Temsilcisi Virginia Gamba tarafından imzalandı. 

Türkiye bu adımı Kürtlere destek gösterisi olarak algıladığı için protesto etti. 

Türkiyeli gazeteci ve Al-Monitor yazarı Fehim Taştekin BM’nin örgütlerle bu tür anlaşmalar yaptığını ve bunların aslında olumlu karşılanması gerektiğini vurgularken, Türkiye’nin itirazlarını şöyle değerlendirdi:

“Birleşmiş Milletler’le anlaşma yapmak aynı zamanda tanınma anlamına geliyor ve bu (…) Türkiye’nin istediği bir şey değil. Türkiye YPG’yi ve YPG’yle bağlantılı tüm bu yapıları terör örgütü olarak nitelendiriyor, hiç kimsenin muhatap almasını istemiyor. Sadece Birleşmiş Milletler değil, Suriye’nin de muhatap almasını istemiyor, Amerika’nın da bunlarla işbirliğini istemiyor. Birleşmiş Milletler’le bir mutabakat bu örgütün uluslararası alanda bir anlamda tescillenmesidir, kabul edilmesidir ve bu Türkiye’nin politikalarına aykırıdır.”

Peki, Kürtler bu tür işaretleri ne kadar ciddi buluyor? Ömer bu soruya yanıt olarak ABD, Fransa ve uluslararası koalisyonun diğer bazı üyelerinden “Kürtler ve kuzey ve doğu Suriye’nin (diğer) temsilcileri çözüm müzakerelerinde yer almadan ciddi bir siyasi süreç olamayacağı” konusunda güvence aldıklarını belirtti. Ancak şunu da ekledi:

“Siyasi çözümden bahsetmek için henüz çok erken. Suriye krizinin çözümü yıllar sürecek, bunun bedelini de hep Suriye halkı ödeyecek.”

Ömer haziranda ayrıca özyönetim bölgesinden bir heyet ile BM Suriye Özel Temsilcisi UN Geir Pedersen arasında Oslo’da iki görüşme yapıldığını, tarafların “Suriye krizi konusunda görüş alışverişinde bulunduklarını, sahadaki sorunları, siyasi çözümü, çözüm sürecine ve yeni anayasayı yapacak komisyona Suriye halkının tüm unsurlarının katılma gereğini ele aldıklarını” belirtti. Ömer, Pedersen’le görüşmelerin süreceğini kaydetti.

Anayasa komisyonunda muhalefeti temsil eden isimlerden Gabriel Muşe Gavriye ise Al-Monitor’a şöyle konuştu:

“Özyönetim idaresinden temsilcilerin müzakere grubuna ve anayasa komisyonuna dâhil edilebileceği yönünde haberler çıkmıştı ama bunlar henüz teyit edilmiş değil. Suriye Müzakere Komisyonu Başkanı Nasır El Hariri bu konuda (Kürtlerin dâhil edilmesi) hiçbir ülkenin kendileriyle temas etmediğini defalarca dile getirdi.” 

Kamışlı’da yaşayan ve Asuri Demokratik Örgütü’nün liderliğini yapmış olan Gavriye, Kürtlerin müzakere sürecine katılımı konusuna Fransa’nın “büyük ilgi” gösterdiğini ve bu nedenle Kürtler arası diyaloğu desteklemek, DSG’nin siyasi kanadı Suriye Demokratik Konseyi ile diğer muhalif gruplar arasında iletişim kanalları açmak için girişim başlattığını vurguladı. 

Türkiye destekli isyancıların aksine Gavriye Kürtlerin temsili konusunda şöyle düşünüyor: “Kuzeydoğudan temsilcilerin müzakere sürecine ve anayasanın yapımına katılması yararlı olur. Çünkü ağırlıkları var ve böyle bir katılım demokratik eğilimlere daha büyük bir ivme kazandırır. Bu aynı zamanda otoriter yapısında anlamlı değişiklikler yapmayı reddeden rejim karşısında muhalefetin konumunu güçlendirir.”

Rojava’daki yönetime hâkim çok etnik kimlikli bir koalisyon olan Demokratik Toplum Hareketi’nin (TEV-DEM) lideri Aldar Xelil, Al-Monitor’a yaptığı açıklamada Kürtlerin ve Rojava’nın diğer temsilcilerinin çözüm müzakerelerine katılımını isteyenlerin “ciddi” olduğunu ancak böyle bir karara varmak için uluslararası bir mutabakata, ortak bir duruşa ihtiyaç olduğunu belirtti. 

Halil, “İsveç’in pozisyonu olumlu ama başka ülkelerin de buna destek vermesi lazım. Benim beklentim önümüzdeki dönemde bunun da gerçekleşeceği” dedi.