'ABD-DSG anlaşması, sadece bir petrol anlaşması olmaktan çok öte'

'ABD-DSG anlaşması, sadece bir petrol anlaşması olmaktan çok öte'

Petrol anlaşması bu sürece vurulmuş en büyük darbedir. Kürtler bu anlaşma ile ABD’nin Suriye’ye yönetimini boğmayı hedefleyen ama aslında doğrudan Suriye halkını olumsuz etkileyen yaptırım kararlarına katılmış oldu. O bölgede çıkartılan petrol Suriye halkına ait ve yönetimin bu anlayışın dışında hareket etmesi mümkün görünmüyor. Anlaşmanın bu yönü bir yana, bir Amerikan şirketi ile yapılmış olması Suriye halkı ve yönetimi açısından daha büyük bir sorun. 

Amerikan firması Crescent Energy LLC ile yapılan petrol anlaşması Suriye’de Kürtler ile yönetim arasında uzun bir zamandır devam eden sorunlu diyaloğu geri dönülmez biçimde olumsuz etkileyecek gibi görünüyor.

Anlaşma Deyrezzor, Haseke ve Rakka il sınırları içinde bulunan yaklaşık 20 kuyunun DSG kontrolünde bulunan 11’inden petrolün ABD firması tarafından çıkarılıp satılmasına olanak sağlıyor. Bu miktar Suriye’de halihazırda üretilen petrolün yaklaşık yüzde 80’ine denk geliyor.

Petrol Suriye’yi zengin yapan bir unsur değildi ancak ülke ekonomisinin temel direğiydi. Savaş öncesi Suriye anlaşma kapsamındaki sahalardan günlük 300-350 bin varillik bir üretim yapıyordu ve yılda yaklaşık 4 milyar dolarlık bir gelir elde ediyordu. İhracat, başta Almanya olmak üzere Avrupa ülkelerine yapılıyordu. Yaptırımlar ile birlikte bu akış kesildi ve Suriye’nin petrolü daha sonra IŞİD gibi örgütler ve yönetime karşı savaşan güçler tarafından iptidai yöntemlerle çıkarılmaya başlandı. Bu süreçte çevreye verilen ve onlarca yıl sürecek felaket boyutundaki zarar bir başka boyutu oluşturuyor. Ancak ayrı bir yazının konusu olabilecek bu durum Şam’daki yönetimi devirmeye odaklanmış olan güçlerin umurunda değil.

Suriye’de savaşın başladığı günden bu yana yönetime karşı savaşan ülkeler ve güçler zararı yönetimden çok Suriye halkına veriyor. Halkın o veya bu şekilde yıllar içinde biriktirdiği zenginlikleri yağmalanıyor.

Fabrikalar, ekipman, komple hastaneler, sağlık malzemeleri, zeytin, zeytinyağı, tarihi eserler, ve daha uzatılabilecek bu listeye dahil birçok zenginlik zaman içinde çalındı.

Yönetimin eleştirildiği konular, icraatlar IŞİD’in ya da Özgür Suriye Ordusu’nun bugüne kadar yaptığı talana, halkın zenginliklerinin çalınmasına haklı sebep oluşturabilir mi? Yaman çelişki burada da kendini gösteriyor. “Yönetim kötü o halde ne yapılırsa müstahak” anlayışının Irak halkının başına getirdikleri ortada.

Yukarıda anılan kalemler ve hatta petrol bu aşamaya kadar sadece ekonomik zarar olarak görülebilir ancak bu anlaşma sadece bir petrol anlaşması olmaktan çok öte. Zira ABD’nin yaptırımlarla boğmak istediği Suriye’nin hayat damarlarından en önemlisini kesmiş oluyor. Suriye’de tarım, ısınma, ekmek üretimi (fırınlar), sanayi tesisleri, elektrik üretimi petrole (mazota) bağlı.

Anlaşmanın siyasal boyutu ise ekonomik boyutundan daha önemli sonuçlara yol açabilir. Suriye’de Kürtler savaş sürecinde kendilerini koruma ve özerk bir yönetim sağlama amaçlı hareket ettiler. Bu belirli bir ölçüde bazı çevrelerce anlayış ile karşılandı. Kürtler uzunca bir süre “Suriye içinde kalma ancak haklarını elde etme amacıyla” yönetim ile diyaloğu devam ettirdiler. Ancak Trump’ın bir yandan Kürtler için yaptığı masrafları çıkartma, diğer yandan işbirliği yaptığı gücün ayakta kalmasını sağlamak üzere attığı adımlar bu süreci sekteye uğrattı.

Petrol anlaşması bu sürece vurulmuş en büyük darbedir. Kürtler bu anlaşma ile ABD’nin Suriye’ye yönetimini boğmayı hedefleyen ama aslında doğrudan Suriye halkını olumsuz etkileyen yaptırım kararlarına katılmış oldu. O bölgede çıkartılan petrol Suriye halkına ait ve yönetimin bu anlayışın dışında hareket etmesi mümkün görünmüyor. Anlaşmanın bu yönü bir yana, bir Amerikan şirketi ile yapılmış olması Suriye halkı ve yönetimi açısından daha büyük bir sorun.

Bu anlaşma ile Suriye yönetimi ile Kürtler arasındaki diyalog süreci son buldu denilebilir – ya da en azından yönetim bundan sonra bu anlaşmanın bozulmasını ilk şart olarak belirleyecektir. Çünkü bu anlaşma hayata geçirilirse Suriye kendi topraklarında(n) çıka(rtıla)n petrolü (eğer satarlarsa) Amerikalılardan satın almak zorunda kalacak. Amerikalılar “size petrol satmıyoruz” derlerse Suriye kendi malı olan petrolü satın alma şansını da yitirecek ve bu durum özellikle kış aylarından itibaren Suriye halkı açısından kısa sürede çok büyük bir krize dönüşebilir. Bu nedenle Suriye yönetiminin bundan sonraki tepkisi muhtemelen sert olacaktır.

Bu anlaşmayı yapanların anlaşmanın yol açacağı birtakım gelişmeleri hesap etmemiş olması imkansız. Yukarıda Suriye halkı açısından yol açacağı olası olumsuz sonuçlarını sıralamaya çalıştığımız bu anlaşma sadece yönetimin değil başkalarının (halkın) gözünde de Kürt halkının imajını tamamen değiştirebilir ve Kürtleri daha da yalnızlaştırabilir. Anlaşmaya imza atan Amerikan şirketi ekonomik değeri düşük olan petrolü ne kadar süre ile çıkarabilir ve Amerikalılar bir gün Suriye’yi terk ettiklerinde nasıl bir sonuç ortaya çıkabilir bunlar hesaplandı mı?

Diğer yandan bu anlaşma Kürtlerin Şam ile diyaloğu tamamen kopartmayı (ve ötesinde savaşmayı) göze aldığı anlamına mı geliyor?

Bundan sonrası için iki taraf arasındaki sürecin daha çetin bir aşamaya gireceği söylenebilir.(Duvar-Musa Özuğurlu)