Fehim Taştekin: ‘Kürtler Biden’da aradıklarını bulabilir mi?’

Türkiye’nin içeride ve dışarıda Kürtlerin bütün siyasal varlıklarını hedef alan aşırı sağcı-milliyetçi çizgisinin maliyeti Biden döneminde ikiye hatta üçe katlanabilir. Kürtlerle diyaloga dönülürse Suriye’de Türk-Amerikan işbirliğinin üzerindeki düğüm çözülebilir.

Fehim Taştekin: ‘Kürtler Biden’da aradıklarını bulabilir mi?’

Gazeteci-yazar Fehim Taştekin'in, Duvar'da yer alan “Kürtler Biden’da aradıklarını bulabilir mi?” başlık, yazısı şöyle:

Herkes Joe Biden’ı bekliyor. Kimi umutla, kim endişeyle. Bizim periferimiz hassaten pür dikkat.
Kürt basını “Gelmiş geçmiş en Kürt yanlısı başkan” notunu düşüyor. Hatta Biden’ın KDP lideri Mesud Barzani’ye “Benim ve senin ömrün Kürt devletini görmeye yetecek” dediğini aktaranlar çıkıyor. Ya da 2017’de ters tepen bağımsızlık referandumuna atfen “Biden olsaydı Kerkük Kürtlerin elinden çıkmazdı” diyenler. En az beklentisi olan “Kürtleri tanıyor, ilişkisi iyi” diyor.
Suriye tarafındaki Kürtler de umutlu. Al Monitor’dan Amberin Zaman’a konuşan Suriye Demokratik Güçleri (SDG) Genel Komutanı Mazlum Abdi Kobani “İyimseriz. Aslında bizim için yeni değiller. Buradaki durumu biliyorlar ve Rojava için daha gerçekçi bir politika izleyeceklerini düşünüyoruz” diyor. Öncelikli beklentiyi “ABD’nin daha fazla asker göndermesi gerekiyor. Mevcut sayının iki katı kadar” diye dillendiriyor. Siyasi çözüme kadar koalisyon güçlerinin kalmasını istiyor. Diğer beklenti siyasi ilişkilerin de ilerletilmesi. 

İran’ın nükleer anlaşmaya dönüş, yaptırımların kalkması ve ‘karşı kuşatma’ siyasetine son verilmesi yönünde hatırlatmaları var. Rusya’nın ciddiyetle gardını alışı.
Cumhurbaşkanı R.T. Erdoğan’ın “Biden hazırlığı” diye okunan adımları. Bir telaşe; gergin, sıkıntılı.

***

“Biden’la birlikte ne değişecek” derken akla düşen ilk başlık Suriye. Trump’ı beklemeden Suriye Özel Temsilciliği’ni bırakan James Jeffrey değişiklik öngörmüyor. Rejim değiştirmeye kalkışmayan reel politik yaklaşımın iş gördüğünü söylüyor. Trump’ın asker çekme kararıyla afalladığını gizlemezken birkaç sonuçla övünüyor:
- Suriye devleti Fırat’ın doğusundaki petrol, doğalgaz ve tahıl zenginliğinden mahrum bırakıldı;
- Suriye’ye toprak verilmedi;
- Ekonomiyi çökertmeye ayarlı Sezar yaptırımları etkili oldu.

Jeffrey askeri varlığın sürmesini salık verirken "Kimse Kürtlere Türkiye'ye karşı bir askeri garanti vermedi" diye de ekliyor. Bu hep söylenen şey. Aksi olsaydı Ekim 2019’da Türkiye’nin Tel Ebyad (Grê Spî) ve Ras’ul Ayn’a (Serê Kaniyê) girmesine yeşil ışık yakılmazdı.
Elbette Biden’ın öncelik sıralaması ve siyaset tarzı farklılıklar getirecektir. Fakat Oval Ofis’teki koltuğun etkisi yadsınamaz. Devlet kurumlarından gelen çerçeve ve Amerikan çıkarları her başkanın köşelerini alıyor. Trump da sonsuz savaşlardan çekilme sözünü tutamadı. Belki de topal ördek haliyle Suriye, Irak ve Afganistan’dan hızlıca çıkar, kim bilir.

Biden’ın senatörlük sicili Amerikan müdahaleciliğine yol veren bir çizgideydi. Kongre’de eski Yugoslavya ve Irak müdahalesine izin veren tasarıları destekledi. Sonradan Bush yönetiminin icraatlarını yanlış bulup ülkenin birliği adına Irak’ın Şii, Sünni ve Kürt bölgeleri olarak bölünmesini önermişti.

Libya ve Suriye’ye müdahale kendisinin başkan yardımcılığına denk geldi. Libya operasyonunu “Amerika toplam 2 milyar dolar harcadı ve tek bir can kaybetmedi” sözleriyle ‘temiz iş’ gibi savunsa da sonradan “Hataydı” dedi. Suriye siyasetinde ise Obama’nın ekibindeki ‘temkinli adam’ olarak anılıyor. Kuşkusuz Biden bir Hillary Clinton değil. Amerikalı kaynaklara göre dönemin CIA Başkanı David Petraeus, Dışişleri Bakanı Hillary Clinton ve Savunma Bakanı Leon Panetta, Beşşar el Esad’ı devirmek için ‘ılımlı muhalif ordu’ kurma planını Obama’nın masasına koyduğunda Biden temkinli davrandı. 2013’te kimyasal saldırı iddiası üzerine Suriye’nin vurulması seçeneği masaya geldiğinde bu kez bunu onaylayanların başında Biden vardı. Neyse ki Obama kimyasal silahların yok edilmesi mutabakatıyla bu seçeneği atlamıştı. Biden sonradan Türkiye gibi ortakların cihatçıları palazlandıran çabalarını yerden yere vuran sözleriyle dikkat çekmişti. 

Kabaca Biden askeri müdahaleleri destekleyen ama ABD’nin liderlik rolünü sürdürmek için askeri alanı en doğru zamanda daraltıp siyasi-ekonomik araçlara ağırlık verilmesi gerektiğini savunan biri. Tipik bir ‘insani müdahaleci’ Demokrat.

2011’de Irak’tan askerlerin çekilmesi ve 3 yıl sonra IŞİD’le savaş için tekrar dönülmesi sürecinde en etkili kişiydi. Ekim 2014’de Kobani savunması sırasında Kürtlerle işbirliği için ilk adım yine Biden’ın görevde olduğu sırada atıldı.
Biden ikinci adam iken Türkiye ile ‘model ortaklık’ ile başlayıp Arap Baharı dalgasında sörf yapan ‘demokratik İslam’ veya ‘siyasal İslam’ projesi çöktü. Suriye’de ‘ılımlı silahlı muhalefet’ projesi de öyle. Obama da buna “Fantezi” demişti.  

Şimdi muhtemelen Biden dersini almış birisi olarak dönüyor. Elbette karşılaşacağı üç büyük aktörün (Rusya, İran ve Türkiye) oluşturduğu saha dengelerini de hesaba katmak durumunda.  

Biden’ın olası siyaseti üç ayak üzerinde duruyor: Yaptırımlarla Şam üzerinde baskının sürdürülmesi, IŞİD’e karşı savaşın devam etmesi ve Kürtlerin desteklenmesi.
Biden’ın yardımcıları Amerikan askeri varlığı ve Fırat’ın doğusunda kontrol edilen alanı siyasi geçiş için pazarlık kozuna dönüştürmekten bahsediyor.  

***

Eski siyasetin devamı da yeni bir açılım da Kürtlerde düğümleniyor. Daha işin başında ikili ilişkiler, S-400 ve Halk Bankası yüzünden şarampole yuvarlanmaz da geriye bir tek Kürt meselesi kalırsa Ankara esnemek zorunda kalabilir. Kuşkusuz önce 2015’teki teklife geri döneceklerdir: “YPG-SDG’ye desteği kes, IŞİD’le savaş dahil Suriye’deki süreci birlikte yürütelim.”  

Buna karşın Amerikan yaklaşımı da kendini tekrarlar: “Suriye’yi PKK’den ayrı değerlendirelim.”
PKK’yi Suriye’den uzaklaştırıp Türkiye’yi tehditkâr tutumundan vazgeçirme gayreti Obama döneminden beri var.
2015’te Halk Koruma Birlikleri’nin (YPG) liderliğinde Arap bileşenlerle SDG’nin kurulması bunun içindi. Suriye Ulusal Koalisyonu’nun parçası olan Suriye Kürt Ulusal Konseyi’ni (ENKS) özerk yönetime, Roj Peşmergeleri’ni de SDG’ye dahil etme çabası da Türkiye’yi razı etmeye dönük adımlardı. Amerikalılar bahardan beri Kürtler arası birlik için arabuluculuk ediyor.
ENKS de ortaklık anlaşmasına PKK’nin Suriye’yi terk etmesi şartını koydurmaya çalışıyor.
Muhtemelen Kürt birliği ile PKK görünümünü belirsizleştiren bir yaklaşım Biden ile de devam edecek.

SDG’yi PKK’den ayrıştırma meselesi gerçekçi olmasa da olası bir tutum değişikliği adına ister “maskeleme” ister “paravan” denilsin siyasi iradenin bunu nasıl algılamayı tercih edeceğine bağlı. Mesela işine geldiğinde Ankara, Heyet Tahrir el Şam’ı BM’nin terör örgütleri listesinden çıkarmak için isim değişikli ve makyaj önerebiliyor.

Biden’ı selamlayan Mazlum Kobani de Suriye’yi hem KDP-PKK çelişkisinden hem de Türkiye-PKK çatışmasından ayrı tutmak istedikleri mesajı veriyor. Hatta kendini ayrı bir yere koyarak PKK ile Türkiye arasında arabulucu olmaktan söz ediyor. “Türkiye’nin milli güvenlik kaygıları ve çıkarları noktasında biz çok netiz. Bunları gözetmeye hazırız” diyor. Geçmişte eski PYD Eşbaşkanı Salih Müslim ve YPG’li yetkilileri ağırlayan Türkiye makas değiştirdiğinde Mazlum Kobani’yi de kabul edebilir. Bu çatışmayı dayatan parametrelerin değişmesine bağlı. Elbette ortada bir şey yokken iyimserliği köpürtmek de yanıltıcı olabilir.
Biden ile birlikte Amerikan çelişkisi kendiliğinden sona ermeyecek.

Belki Biden’ın hızlıca aklının yatacağı yol Kürtlerle barış süreci diriltilerek Suriye’deki çelişkiyi gidermeye çalışmak olabilir.
1990’larda Türkiye’ye Irak Kürdistan’ından çekilip sorunu PKK ile müzakere ederek çözmesi yönünde Senato Dış İlişkiler Komitesi’nden gelen çağrılarda Biden’ın parmağı vardı.
Beri tarafta Türkiye’nin de seçenekleri daralıyor. Burada Mazlum Kobani’nin şu öngörüsü önemli: “Türkiye’nin Rojava’ya askeri müdahalede bulunma ihtimali sıfır olmasa da oldukça azaldı.” 

Türkiye’nin içeride ve dışarıda Kürtlerin bütün siyasal varlıklarını hedef alan aşırı sağcı-milliyetçi çizgisinin maliyeti Biden döneminde ikiye hatta üçe katlanabilir. Kürtlerle diyaloga dönülürse Suriye’de Türk-Amerikan işbirliğinin üzerindeki düğüm çözülebilir. Bir başka açıdan Suriye’deki Kürtlere karşı yumuşama olursa Türkiye’nin kendi Kürt sorununu çatışma bandından çıkarması kolaylaşabilir.

***

Bunların ötesinde Biden enerjisinin ne kadarını Suriye’ye verebilecek? Önemli ölçüde iç sorunlara odaklanırken kalan enerjisiyle Çin ve Rusya’yı önlemeye çalışacak. Trans Atlantik İttifakı’nda oluşan uyumsuzluğu gidermeye çalışacak. NATO’yu toparlamak için mecburen Türkiye’yi yakın plana alacak. Bir müttefik ile o müttefikin düşman bildiği blok arasında sıkışmış Amerikan siyasetini nasıl çevirecek? Elbette nihayetinde Amerikan çıkarlarının gereğini yapacak. 2016’da başkan yardımcısı sıfatıyla Ankara’ya geldiğinde Kürt güçlerin Menbic’ten Fırat’ın doğusuna dönmeleri gerektiğini söylemişti. O vakit devlet adamıydı. Muhalefete geçtikten sonra Barış Pınarı Harekatı’nı durdurmak için Erdoğan’ı cezalandırmaktan bahsediyordu. İşte bunlar koltuk etkisi.  

Yine de Kürtler açısından Trump’ın bir telefonda Erdoğan’a “Saha senindir” dediği gibi türden sürprizler döneminin kapanacağı söylenebilir. Biden 2019’da Wall Street Journal’a Kürtleri korumak için ne kadar gerekiyorsa o kadar askerin Suriye’de kalacağını söylemişti. Ayrıca Biden, Trump’ın umursamadığı Cenevre sürecinde Astana üçlüsü Rusya, İran ve Türkiye’yi dengeleme yoluna gidebilir. Bu bağlamda Kürtlerin beklentisi Cenevre’ye dahil edilmeleri yönünde. Bunun için Biden’ın Ankara’nın vetosunu aşması lazım. Rusya zaten karşı değil.
Biden dönemini tanımlayacak ‘normalleşme’ arayışı taşları çok fazla yerinden oynatacak bir akışı içermiyor. Bu açıdan ne çok fazla umut ne de çok fazla korkuya mahal bırakmayan “Orta yolcu bir başkan geçti bu dünyadan” denilecek. Kim bilir? Görmek için beklemeli.